Kubernetes (K8s), konteyner tabanlı uygulamaların otomatikleştirilmiş yönetiminde sektör standardı haline geldi. Ancak Kubernetes tek başına çalışmak yerine, genellikle bulut platformları (AWS, Azure) ve altyapı sağlayıcıları (Red Hat, VMware) ile entegre edilerek kurumlara çok daha büyük bir güç kazandırıyor.
Dijital dönüşüm çağında uygulamalar artık tek bir sunucuda barındırılmıyor. Milyonlarca kullanıcıya hizmet veren sistemler, mikroservisler halinde dağıtılıyor ve konteynerler içinde çalışıyor. Bu yeni dünyada, uygulamaların ölçeklenmesi, güvenilirliği ve otomatik yönetimi hayati önem taşıyor. İşte bu noktada Kubernetes (K8s) devreye giriyor.
Red Hat JBoss, Java tabanlı açık kaynak uygulama sunucusudur.
Onu bir orkestranın şefi gibi düşünebilirsin.
Müzisyenler (yazılımcılar) notaları (kodları) yazar, JBoss ise hepsini uyum içinde yönetir. Eğer şef olmazsa? Kargaşa çıkar. İşte kurumsal uygulamalar da JBoss sayesinde düzenli, güvenli ve performanslı şekilde çalışır.
Ofis hayatı çoğu zaman bir koşu bandı gibi. Excel’de sayılarla boğuş, Word’de rapor yaz, Outlook’ta e-postalara yetiş, PowerPoint’te sunum hazırla… Derken günün nasıl geçtiğini anlamıyorsun. İşte Microsoft Copilot, tam bu noktada devreye giriyor. Ama bu bir sıradan yazılım değil. Copilot, iş dünyasının Iron Man’ine Jarvis, Batman’e Alfred gibi: yanında, hazır ve güçlü.
SAP, finansal yönetimden lojistiğe, insan kaynaklarından üretime kadar tüm süreçleri tek bir merkezi sistemde toplar. Bu sayede işletmeler hem verimliliği artırır hem de karar alma süreçlerini hızlandırır.
Dijital dönüşüm çağında işletmeler için en kritik konulardan biri şudur: “Verilerimizi nerede ve nasıl saklayacağız?”
Public cloud servisleri (AWS, Azure, Google Cloud) cazip görünse de, birçok kurum için veri güvenliği, regülasyonlar ve maliyet kontrolü nedeniyle özel bulut (private cloud) kurmak çok daha stratejik bir tercih oluyor.
Dijital dönüşüm çağında işletmelerin en büyük hedefi daha hızlı geliştirme, daha güvenli altyapı ve kesintisiz hizmet sunmak. İşte bu noktada sahneye çıkan dev oyunculardan biri Red Hat OpenShift. Ama sadece bir yazılım platformu değil; aynı zamanda kurumsal dünyada uygulama geliştirme ve yönetme şeklini değiştiren bir ekosistem.
Proje yöneticiliği, hayatın her alanında karşımıza çıkar: yeni bir yazılım geliştirmek, bir ürün lansmanı yapmak, hatta evlenmek bile aslında birer projedir. İşte bu projelerin başında, ekibi yönlendiren, krizleri çözen, her şeyin zamanında ve bütçesinde ilerlemesini sağlayan görünmez kahraman vardır: Proje Yöneticisi.
Depo yönetimi kulağa basit gelebilir: ürünleri al, rafa koy, zamanı gelince çıkar…
Ama iş büyük ölçekli şirketlerde binlerce ürün, onlarca depo, farklı lokasyonlar olunca, işler hızla karmaşık hale gelir.
İşte bu noktada SAP WM (Warehouse Management) devreye girer.
Kalite, bir ürünün “iyi” ya da “mükemmel” olmasını belirleyen en kritik faktördür.
Müşteriye hatasız ürün göndermek yalnızca itibar değil, aynı zamanda kârlılık meselesidir.
İşte burada devreye SAP QM (Quality Management) girer — kaliteyi planlayan, kontrol eden ve iyileştiren dijital beyin!
Üretim, bir fabrikanın kalbidir. Ama bu kalbin sağlıklı atabilmesi için planlama şarttır.
Yanlış planlama → geciken siparişler, fazla stok maliyeti ve mutsuz müşteriler demektir.
İşte SAP PP (Production Planning) tam bu noktada devreye girer: Üretim hattını dijitalleştirir, otomatikleştirir ve optimize eder.
Satış ve dağıtım, bir şirketin gelir kapısıdır.
Ancak satış sadece “müşteriye ürün vermek” değildir; fiyat teklifinden teslimata, faturalamadan müşteri ilişkilerine kadar komple bir süreçtir.
İşte SAP SD (Sales and Distribution), tüm bu süreci uçtan uca yöneten, verileri tek bir merkezde toplayan dijital satış sihirbazıdır.
Malzeme yönetimi kulağa biraz kuru gelebilir… Ama işin içine SAP MM girince, konu bir anda hızlı, akıllı ve kârlı bir lojistik hikâyesine dönüşür.
Depodan fabrikaya, fabrikadan müşteriye… her aşama tek bir ekranda, tam kontrol altında.
Hadi gel, SAP MM dünyasını yakından tanıyalım.
Muhasebe dediğin sıkıcı bir defter tutma işi mi? Yanılıyorsun dostum!
SAP FI, finansal verileri yönetmenin dijital süper kahramanı gibi bir şey.
Hadi gel, bu sistemin büyülü dünyasına adım atalım.
Bir web uygulaması yapmaya karar verdin…
Ama HTML, CSS, JavaScript derken iş sadece tasarımla bitmiyor. Veritabanı bağlantısı, kullanıcı kayıt sistemi, güvenlik önlemleri, admin panel, API…
Derken proje bir anda “bitmeyen kod” kabusuna dönüşüyor. 😅
Tam bu noktada Django, peleriniyle uçarak gelir ve der ki:
“Sen hayal et, gerisini ben hallederim.”
PMP (Project Management Professional) sınavı, proje yönetimi dünyasının “maraton yarışı” gibidir.
Sadece bilgini değil, PMI’ın bakış açısını anlayıp anlayamadığını da ölçer.
Eğer sınava hazırlanıyorsan, önce bu formatı en ince ayrıntısına kadar öğrenmelisin.
Bir PMP sertifikasına sahip olmak, işverenlere “Bu kişi proje yönetimini yalnızca yapmıyor, sanatını icra ediyor” mesajını verir.
Ama bu noktaya gelmek, öyle iki hafta kitap karıştırıp sınava girmekle olmuyor.
İkisi de Microsoft’un efsane araçları, ikisi de hayat kurtarır. Ama farklı durumlarda biri kahraman, diğeri seyirci olabilir. Gelin bu iki devi sahneye alalım ve kimin ne zaman parladığını görelim!
Microsoft’un geliştirdiği Power BI, verilerinizi süper kahramana dönüştürür. Ham ve sıkıcı tabloları renkli grafiklere, akıllı panolara (dashboard) ve otomatik raporlara çevirir.
Kötü mü yoksa kahraman mı? Bir hacker denince akla ilk gelen görüntü genellikle karanlık bir odada oturan, ekranları kodlarla dolu bir “kötü adam”dır. Peki ya bu kişi aslında bir kahramansa?
Her biri “güven”, “süreklilik” ve “sorumluluk” vaat ediyor ama hangisi ne zaman gerekli?
İşte bu içerikte, üç önemli standardın sahaya nasıl indiğini göreceksiniz.
Düşünün: Ofiste yangın çıktı, sunucu çöktü ya da bir siber saldırı oldu.
Peki siz hizmet vermeye devam edebiliyor musunuz?
İşte ISO 22301, şirketinizin başına ne gelirse gelsin devam edebilmesini sağlayan uluslararası iş sürekliliği standardıdır.
Bilgi güvenliği mi daha önemli yoksa yapay zekânın etik, şeffaf ve denetlenebilir olması mı?
Belki ikisi birden! Ama önce tanıştıralım bu iki süper standardı
Yapay zekâ artık hayatımızın her alanında. Ama bu akıllı sistemlerin güvenli, etik ve kontrol edilebilir olması gerekiyor, değil mi?
İşte tam bu noktada ISO/IEC 42001 devreye giriyor!
Bilginç IT Academy Tüm Hakları Saklıdır
Sitemizi kullanarak çerezlere (cookie) izin vermektesiniz. Detaylı bilgi için Çerez Politika'mızı inceleyebilirsiniz.